Bir simülasyonda mı yaşıyoruz?

Matrix gibi aşırı gerçekçi bir simülasyonun içinde olup olmadığımızı anlamak mümkün mü? Bir grup fizikçi bu soruyu cevaplamanın mümkün olduğunu düşünüyor ve deneylerine finansman sağlamak için bir Kickstarter kampanyası başlattılar.

Bir simülasyonda mı yaşıyoruz?

Matrix gibi aşırı gerçekçi bir simülasyonun içinde olup olmadığımızı anlamak mümkün mü? Bir grup fizikçi bu soruyu cevaplamanın mümkün olduğunu düşünüyor ve deneylerine finansman sağlamak için bir Kickstarter kampanyası başlattılar. Bu soruyu test etmenin gerçekten mümkün olup olmadığı ve cevabı bulmanın sonuçları ise incelenmesi gereken diğer sorular.

En temel formu ile Simülasyon Teorisine göre, eğer insanlar (veya başka bir tür) yüzlerce, binlerce ve hatta milyonlarca yıl boyunca gelişmeye devam eden bir ırksa, muhtemelen oldukça yüksek bir bilişim gücüne sahip olacaktır. Galaksiye (veya ötesine) yayılmamız durumunda yıldızların ve hatta kara deliklerin gücünü kullanabilir hale gelmemiz söz konusu. Çok ilerideki nesillerin bütün bu işleme gücünün küçük bir kısmını kullanarak "ata silmülasyonları" yürütmeleri mümkün.

İsveçli filozof ve Oxford Üniversitesi profesörü Profesör Nick Bostrom'un 2003 yılında yayınladığı makalede tanımlanan ata simülasyonlarının arkasındaki fikir, gelecek nesillerin büyük işleme gücünü kullanarak büyük simülasyonlar yürütebilecekleri ve bu simülasyonlara bir tür yapay bilinç yükleyebileceklerini belirtiyor. Ayrıca Bostrom'un makalesinde üç olası senaryo öneriliyor. Bu senaryoların ilkinde, bu simülasyonları yürütebilecek seviyeye ulaşabilen insan seviyesi uygarlıkların oranının sıfıra yakın olduğu belirtiliyor. Yani, muhtemelen bu seviyeye ulaşmadan ortadan kayboluyorlar.

İkinci seçenekte ise ata simülasyonları ile ilgilenen insan-ötesi uygarlık oranının sıfıra yakın olduğu söyleniyor. Başka bir deyişle, bu işleme gücüne ulaştığımız sırada ırkımız o kadar değişmiş oluyor ki, ya bu simülasyonları yürütmeyle artık ilgilenmiyor ya da ilgilenen kişilerin bu simülasyonu yaratacak güce erişimi sınırlı veya bu simülasyonlar yasaklanmış durumda.

Üçüncü ve son seçenek ise, bizim türümüzde deneyime sahip insanların bir simülasyon içerisinde yaşıyor olma oranının bire çok yakın olması. Yani, diğer iki seçenek yanlışsa bu üçüncü seçenekte bir tür bu simülasyonlar için gereken teknolojiye ve güce sahip ve zaman içerisinde çok sayıda ata simülasyonu başlatıyor. Bunun anlamı da Dünya'daki "insanlığın"  çok büyük bir kısmının bir simülasyon içerisinde olması ancak bunun farkında olmaması.

Şu ana kadar bu teori felsefi olarak aklıyor. Ancak potansiyel simülasyonların limitleri hakkında bazı varsayımlar yapılırsa, bu sorunun cevabını test etmek mümkün olabilir.

2017 yılında bir grup fizikçi, "Simülasyon Teorisini Test Etmek Hakkında" adlı makalelerinde çeşitli karmaşıklık seviyelerine sahip birkaç farklı yöntem önerdi. Önerileri, öncelikle simülasyonun sınırlı kaynağa sahip olduğu varsayımına dayanıyor, yani evrendeki her şey aynı anda "simüle etmediğini" varsayıyor. Böylelikle bu simülasyon, oyunlarda olduğu gibi, "oyuncunun" gözlemlemediği şeyleri "çizmeyerek" işlem gücünden tasarruf sağlıyor.

Bu sayede bir simülasyon evreni içerisinde mi yoksa gerçek bir evrende mi olduğumuzu belirlemenin kilit noktası, bilginin biz gözlemcilere ne zaman ulaştığını belirlemek oluyor. Yazarların makalede yazdığına göre sistem, iş tasarrufu sağlamak için gerçekliği sadece gözlemlendiği zaman hesaplıyor ve bu da çözülemeyen VR göstergelerine ve süreklilik bozulmalarına (dalga/parçacık ikilemi gibi) sebep oluyor. Eğer sadece bir gözlemci tarafından (bir araç değil) gözlemlendiğinde bu hesaplamayı yapıyorsa, bir simülasyon içerisinde olduğumuz anlaşılacak.

Kampanyayı başlatan ekip, bunu test etmenin gözüktüğü kadar zor olmadığını söylese de, yine de oldukça zor bir işlem ve çift yarık deneyini içeriyor. Çift yarık deneyinde, üzerinde iki yarık olan bir perdeden, bir yüzeye doğru fotonlar teker teker fırlatılıyor. Bu fırlatmanın sonrasında ortaya çıkan desen, fotonların bir dalga şeklinde hareket ettikleri durumda bekleyebileceğiniz desen. Buraya kadar sorun yok. Ancak fotonların hangi yarıktan geçtiğini belirleyecek bir yöntem kullanırsanız, bu desen, fotonlar parçacık şeklinde davranıyor gibi iki çizgiye dönüşüyor. Bu detektör kapatıldığında ise desen tekrar bir önceki şekle dönüşüyor. Fotonun "hangi delikten" geçtiği bilgisine sahip olmamız, fotonların nasıl davrandığını belirliyor. Fotonlar hem bir dalga gibi, hem de parçacık gibi davranabiliyorlar ancak gözlemlendiklerinde bunların sadece birini gerçekleştiriyorlar.



YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER