Merkez Bankası Eski Başekonomisti: 'Asıl Sorun Ülkenin Kaynaklarının Kısa Vadeli Kazanımlar İçin Harcanması'

Eski Merkez Bankası Başekonomisti Hakan Kara, Merkez Bankası döviz rezervlerindeki 128 milyar dolarlık "erime" tartışmasına ilişkin olarak, "Asıl sorun ülkenin kaynaklarının kısa vadeli kazanımlar için harcanması ve sistemin buna izin vermesi.

Merkez Bankası Eski Başekonomisti: 'Asıl Sorun Ülkenin Kaynaklarının Kısa Vadeli Kazanımlar İçin Harcanması'

Eski Merkez Bankası Başekonomisti Hakan Kara, Merkez Bankası döviz rezervlerindeki 128 milyar dolarlık "erime" tartışmasına ilişkin olarak, "Asıl sorun ülkenin kaynaklarının kısa vadeli kazanımlar için harcanması ve sistemin buna izin vermesi. Bunu sınırlayacak bir kurumsal kontrol mekanizmasının olmaması" dedi. Kara, "Kendi yarattığınız aşırı döviz talebini Merkez Bankası’nın rezervlerinden hesapsızca karşılayarak ülkeyi dış şoklara karşı savunmasız hale getiriyorsunuz. Bunun üzerine riskiniz artıp paranızdan kaçış hızlanınca da son dakikaya kadar rezerv satmaya devam ediyorsunuz. Akıl almaz bir politika bileşimi... İnanın bir akademisyen ve eski bir merkez bankacı olarak katıldığım uluslararası platformlarda bu konuda soru geldiğinde ülkem adına hicap duyuyorum" ifadesini kullandı.

s-cafe824d4ce5316845e082145639160ab57f1b
Eski Merkez Bankası Başekonomisti Hakan Kara, Karar gazetesi yazarı Taha Akyol’ un sorularını cevapladı.“128 milyar dolar” tartışmalarıyla gündeme gelen Merkez Bankası (MB) ile Hazine Müsteşarlığı arasındaki protokole ilişkin olarak da konuşan Kara, "Döviz müdahalesinin doğası gereği dar bir çevrede yüksek gizlilikle yapılması gerekiyor. Merkez Bankası’nda bu işler yapılırken görev zinciri bellidir. Bir hata veya suistimal olduğunda kim sorumludur, kim hesap verir bunlar tanımlanmıştır. Uzmandan müdüre, genel müdürden başkana giden bir kontrol mekanizması mevcuttur. Döviz müdahalesinin tamamen Merkez Bankası’nın dışına çıkarılması sorumluluğun muğlaklaşması anlamına geliyor. Kimin hangi kur seviyesini savunduğu, talimatların nereden geldiği, kararların nasıl alındığı, süreçten kaç kişinin ve kimlerin haberdar olduğu konularının net olmaması sıkıntılı konular" dedi.

İktisat politikası tasarımı açısından geçtiğimiz yıl uygulanan politikaları nasıl değerlendirirsiniz?

www.memurlar.nets-c91fd6e5be1218418022cbd9589e45bfd3cb41
Kara'nın bazı sorulara verdiği yanıtlar şöyle:"Nereden bakarsanız bakın sorunlu bir politika. Bir yandan Merkez Bankası’nı faiz indirmeye zorlarken diğer yandan kamu bankaları aracılığıyla aşırı kredi genişlemesi yapıyorsunuz. Üstelik bunu dünyanın en yüksek enflasyonlarından birine sahip bir ülkede gerçekleştiriyorsunuz. Bunu yapınca da haliyle insanlar paralarının satın alma gücünü korumak için dövize ve altına geçiyor, cari açık ve sermaye çıkışı artıyor.Sonra da kendi yarattığınız aşırı döviz talebini Merkez Bankası’nın rezervlerinden hesapsızca karşılayarak ülkeyi dış şoklara karşı savunmasız hale getiriyorsunuz. Bunun üzerine riskiniz artıp paranızdan kaçış hızlanınca da son dakikaya kadar rezerv satmaya devam ediyorsunuz. Akıl almaz bir politika bileşimi... İnanın bir akademisyen ve eski bir merkez bankacı olarak katıldığım uluslararası platformlarda bu konuda soru geldiğinde ülkem adına hicap duyuyorum."

TCBM, 2001’de kanunla araçsal bağımsızlık kazandı. 2017’de KHK’larla yapılan değişiklikler müdahalenin yolunu açtı. Bu yapılmayıp bağımsızlığı devam ediyor olsaydı “128 milyar dolar” olayı olur muydu?

s-d5b8d6176d073209ed9e3007a6b53eef08d83c
Büyük ihtimalle olmazdı. Fakat konuyu Merkez Bankası başkanlarının görevden alınma sürecine indirgememek lazım. Asıl sorun ülkenin kaynaklarının kısa vadeli kazanımlar için harcanması ve sistemin buna izin vermesi. Bunu sınırlayacak bir kurumsal yapı/kontrol mekanizmasının olmaması. 128 milyar dolar konusunu bu perspektiften değerlendirmek lazım. Şu anda rezervler çok gündemde. Öte yandan, iktisadi politikalara genel olarak baktığımızda aslında kısa vadede durumu idare etmek için devreye sokulmuş fakat gelecek nesillere önemli maliyet getiren daha birçok farklı uygulama var.KÖİ projeleri kapsamında verilen taahhütler, kamunun döviz cinsi iç borçlanmasının artması, bütçe kaynakları yerine İşsizlik Sigortası Fonunun kullanılması, kredi olanaklarının zorlanarak finansal istikrarın riske atılması, enflasyonla mücadelenin ertelenmesi… Bunların hepsi günü kurtarmak pahasına gelecekteki refahı feda etmek anlamına geliyor. Finansal okuryazarlık yüksek olmadığı için maalesef bu yaklaşım kısa vadede prim yapabiliyor. Kurumların düzgün işlediği, karar alma sürecinde güç ve denge mekanizmalarının tesis edildiği bir dünyada bütün bunlar yaşanmazdı.

Bu miktarda bir rezerv nasıl ve ne kadar zamanda yerine konulabilir?

s-9125057ad66654cde0cdcdb1d001811ad2c9a2
Net rezervleri eski seviyelerine getirmek için yaklaşık 80 milyar dolarlık döviz alımı yapmak lazım. Dolayısıyla, geçmiş dönem tecrübelerini de dikkate aldığımızda, rezervleri eski seviyeye getirmenin yıllar alacağını söyleyebiliriz. Her şeyin doğru yapıldığı varsayımı altında dahi en az 5 sene sürebilir. Şüphesiz bu süreçte belli bir fedakârlık da yapmak gerekecek çünkü rezerv biriktirmenin kolay bir yolu yok. Ya dış fazla vereceğiz, yani gelirimizden daha az harcayacağız; ya da uzun vadeli ve kaliteli sermaye çekmek için gereken reformları yapacağız. İkisi de zor ve meşakkatli işler.

Ekonomi 2010’lara kadar iyi gidiyor, çok dış yatırım alıyordu. Bozulma ne zaman, hangi politikalarla başladı?

s-787d84b62b4cd96ead07712b98833f0f74fb25
Bozulma zaman içinde kademeli oldu ama illa bir kırılma noktası tespit etmek gerekiyorsa 2013 yılının ikinci yarısına işaret edebiliriz. O döneme kadar dış kaynak girişinin güçlü olması hem enflasyonu hem de büyümeyi olumlu etkilemekteydi. 2013 ortalarında içerde ve dışarda yaşanan gelişmelerle sermaye girişleri yavaşladı.Bir yandan verimlilik artışı da zayıflıyordu. Dolayısıyla büyüme sorunu yaşanmaya başlandı. 2016 sonlarından itibaren ise kamu bankaları üzerinden krediye dayalı büyüme stratejisine geçildi. Kurumların dengeleyici rolü giderek azaldıkça bu tarz riskli politika uygulamalarının önünde de bir engel kalmadı. Günü kurtarmaya çalışan ama gelecek nesillere önemli yük bırakan uygulamalar giderek artmaya başladı. 128 milyar dolar vakasını da bu yaklaşımın son halkası olarak düşünmek lazım.
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER