Sinan Tuzcu: "İçimde ukde kalan yaşanmamışlıklarım var"

‘Son Yaz’ın çekimleri için bir süredir Çeşme’desiniz.

Sinan Tuzcu:

‘Son Yaz’ın çekimleri için bir süredir Çeşme’desiniz. Nispeten pandemi psikolojisinden uzak hissediyor musunuz?

Evet, Çeşme’de çalışmak pandemi sürecinde çok daha korunaklı. Ekip olarak buradan hiç ayrılmıyoruz. Buna rağmen her repo sonrası PCR testi yaptırıyoruz. Ekip olarak, pandemi koşullarına ve kurallarına uyarak çalışıyoruz. Keyfimiz yerinde.

Bu süreç, duygusal olarak nasıl etkiledi sizi?  

Elbette benim de kaygılarım oldu. Çok zorlandığım günler oldu. Öncelikle sevdiklerimizden ayrı kalmak, onlarla eskisi gibi vakit geçirememek gerçekten zor. Tek başına oturup düşünecek çok vakit oluyor. Bunu pozitife çevirmek için elimden geleni yaptım. Neyse ki insanoğlu her şeye uyum sağlıyor. Umarım en kısa sürede en az kayıpla bu süreci de atlatırız. 

‘Son Yaz’ bir dram hikayesi ama Metin o hikayenin içinde daha nahif bir yerde duruyor. 

Metin sivri uçlarını, hatalarını ve bu hatalardan kaynaklı yüksek duygularını içine gömmüş bir adam. Böyle bir karakteri oynamak zor olsa da çok çekici. Ama ileriki bölümlerde yavaş yavaş açılacak ve hayatında yaptığı hatalarla yüzleşecek. Bu durum, bende gerçeklik olgusunu artırıyor. Bu da karakteri daha çekici hale getiriyor.

METİN’İ SEVDİĞİM İÇİN SAÇLARINA DA KATLANIYORUM 

Sizi dizide izlediğimde saçlarınız da sanki Metin için uzatılmış gibi düşündüm…

‘Sen Anlat Karadeniz’ bittikten sonra, nasıl bir karakteri oynayacağımı bilemediğim için saçlarımı ve sakalımı uzattım. Yönetmenimiz ve tasarım ekibimizle beraber Metin’in fiziksel özelliklerine karar verdiğimizde, saçlarının uzun olması konusunda hemfikirdik. Aslında günlük hayatımda kullanmayı pek sevdiğim bir model değil. 

Neden? Çok havalı görünüyor… 

Teşekkür ederim. (Gülüyor) Ama bakımı zor ve ben yaz kış denizde vakit geçirmeyi seviyorum. Kısa saç hem pratik oluyor hem de sağlık açısından daha iyi diye düşünüyorum. Ama Metin’i sevdiğim için saçlarına da katlanıyorum.

HER İNSANIN BİR PİŞME VE OLGUNLAŞMA SÜRECİ VAR 

Kendinizi artık oyunculukta ve hayatınızın genelinde demlenmiş hissediyor musunuz? 

Elbette her insanın pişme ve olgunlaşma süreci var, tekamül etmek ve olgunlaşmak hepimizin yaşadığı bir süreç. Ben kendi adıma, özellikle 35 yaşımdan sonra bu sürecin başladığını düşünüyorum. 35 yaşına kadar insan her şeyin en doğrusunu kendisinin bildiğini düşünüyor. 35’ten sonra bilmediklerin karşına çıkıyor. 40’tan sonra yeniden öğrenme süreci başlıyor ve sanırım bu hayatın en güzel yılları…

YAŞAMAYI DA YAŞAMIN VERDİĞİ ACILARI DA SEVİYORUM 

Yolculuğunuza bakınca, “Güzeldi” diyor musunuz? 

Çok güzeldi, hem de çok. Aynı güzellik son hızla yaşanmaya devam ediyor. Ben şanslı bir çocukluk geçirdim. Ailem tarafından sevildiğimi hep hissettim. Sanırım karakterimizi ve kendi ayaklarımızın üzerinde durmayı en çok sevginin verdiği güçle öğreniyoruz. Yaşamayı da yaşamın verdiği acıları da seviyorum. İnsan hoşgörüden ve sevgiden uzaklaştıkça yalnızlaşıyor, doğasından uzaklaşıyor.

“İÇİMDE UKDE KALAN YAŞANMAMIŞLIKLARIM VAR”

“Yarım kaldı, eksik kaldı” dediğiniz şeyler var mı? 

Elbette yarım, eksik kalan yanlarım var. İçimde ukde kalan yaşanmamışlıklarım var. Bunları öykülerimle anlatmayı ve yaşamayı seviyorum. ‘Aşkın Kursağında Kalan’ kitabım böyle ortaya çıktı. Bence yarım kalanlar ve eksik kalanlar yazıyla tamamlanabilir ve anlatılabilir olmalı yoksa acı vermekten başka hiçbir şeye yaramıyorlar. 

20 ya da 30’larındaki Sinan Tuzcu ile şimdiki Sinan Tuzcu’nun aşka bakışında ve yaşama şeklinde büyük farklar var mı? 

20’li yaşlarda aşk daha deli bir kanla yaşanıyor. Tutkular her zaman daha ön planda ve karmaşık bir dizgide yaralıyor… 30’lu yaşlarda kan akışı yavaşladıkça tutkuların dizilimi de sakinleşiyor ve sıralı hale geliyor. 40’lı yaşlarda ise en güzeli… Kendini esirgemeden, sınırsız yaşayabiliyorsun. Karşındaki insana daha çok değer verebiliyorsun ya da bunu göstermenin yollarını aramak aşkın bir parçası oluyor. Böyle olunca aşk; 20’li yaşların yasak elmasından, olgunlaşmış kıpkırmızı bir elmaya dönüşüyor. Yeter ki seninle beraber o elmayı koparma cesaretine sahip birine denk gelebilesin. (Gülüyor)

Sosyal medyada hemen herkes bir türlü aşık olamadığından şikayet ediyor. “Aşk sektörü bitti” diye espriler yapılıyor…

Sosyal medya; pandemi öncesi ve pandemi sonrası diye ikiye ayrılıyor bence. Pandemi sonrası insanlar doğal olana ve doğaya daha çok düşkün oldu. Bu da gerçek aşkı aramaya yönlendirdi bizi. Aşk bitmez çünkü insan bitmez. İnsan ancak kendi kendini yok eder, insan ancak kendi aşkını yok eder. Sanırım çok romantik konuştum. (Gülüyor)  

SEVGİ ÖNGÖRÜLEMEZ BİR GERÇEKTİR, AŞK PEŞİNDEN KOŞTUĞUMUZ BİR YALAN 

En son ne zaman aşık oldunuz? 

Aklıma Aşık Veysel ve onun muhteşem dizeleri geldi. “Sen bilmezsin, o bilmez, hiçkimse bilmez, bilemez. Hatta ben bile. Bir tek paşa gönlüm bilir.” 

Son röportajımızda “Kavuşunca sevgi olur onun adı, kavuşamadığımız şeye aşk deriz” demiştiniz. Aynı fikirde misiniz? 

Evet, aynı fikirdeyim. Sevgi öngörülemez bir gerçektir, aşk peşinden koştuğumuz bir yalan. 

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER