Prof. Dr. Yeşim Erbil cevapladı: Corona virüsü bize neler öğretti?

Şimdilerde hayatımız ‘Corona virüsünden Önce' ve ‘Corona virüsünden Sonradan' edinmek üzere iki döneme ayrılmış durumda.

Prof. Dr. Yeşim Erbil cevapladı: Corona virüsü bize neler öğretti?

Şimdilerde hayatımız ‘Corona virüsünden Önce' ve ‘Corona virüsünden Sonradan' edinmek üzere iki döneme ayrılmış durumda. Geçmişteki çoğu şeye istek duyarken, keşkelerimiz de durmadan artıyor. Bir yanlamasına da fark edemediğimiz gerçeklerle yüz yüze geliyoruz. İşte Prof. Dr. Erbil'in konudaki çarpıcı saptamaları…

Prof. Dr. Yeşim Erbil

SAĞLIĞIN ÖNEMİNİ KAVRADIK

“Sağlık Durumu olsun” fazla kullandığımız bir söylemdir. Bilhassa istediğimiz bir şey gerçekleşmediği vakit yakınlarımızın ya da kendimize içimizden söylediğimiz bir sözdür. Ancak içi boş bir laf olarak tekrarlanıp dururdu bu söylem. Ta oysa bugünler gelene kadar… Daha önce hiç karşılaşmadığımız tüm dünyayı felç eden pandemi günlerinde hepimiz inanarak sağlıklı olmanın en manâlı şey olduğunu anladık.

Bugünün verilerine tarafından dünyada 5.190.665 enfekte birey ve 338.447 vefat var. Aslında verileri incelediğinizde bir yılda 7 milyon birey kanserden, 82.000 birey de grip sebebiyle hayatını kaybediyor. Bu sayılar bize bu pandeminin artı abartıldığını düşündürebilir ancak bulaştırıcılığı böylece yüksek rahatsızlık ancak, bütün dünyada önlemler alınmasa vefat sayıları milyonlarla açıklama edilirdi.

MUTLULUĞUN KUVVET OLMADIĞINI GÖRDÜK

Mutluluğun parayla pulla ölçülemediğini dinç nefes almanın her şeye değer olduğunu gördük. Küçük şeylerle mutlu olmayı öğrendik.

DOĞANIN KIYMETİNİ ANLADIK

Bütün dünyada virüs bulaşan insanların içinde dolanan virüsün toplam ağırlığı takriben 2 gram! Ne acayip yok mi, dünyayı felç eden virüsün toplam miktarı 2 gramcık. Biz dünyaya, doğaya o kadar hoyrat davrandık fakat, doğanın dengesini bozduk, böyle ürkütücü hastalıkların çıkmasına şaşırmamak lazım.

Bizler evdeyken doğa kendine geldi, hava temizlendi, şehir halkı merkezinde bile kuş cıvıltılarıyla uyanmaya başladık, Boğaz turkuaz rengine büründü, yunuslar ortaya çıktı. Nasıl Olursa Olsun onlar da önce şaşırmıştır nerede bu ahali diye, daha sonra da sevinmişlerdir, burası zaten bizim evimizdi onların yüzünden bakımlı edemiyorduk diye. Karantinada hoyratça davrandığımız doğanın kıymetini anladık.

ÖLÜMÜ YAKINIMIZDA HİSSETTİK

TV de her akşam basket maçı skoru gibi sayıları endişeyle izledik, vefat sayıları yüzdeli hanelerden ondalık sayılara inince azıcık ferahladık. Gerçekten oturup düşününce tek basamaklı rakam da olsa her bir bireyin kaybı acı vericiydi. Enfekte vakaların yaklaşık yüzde ikisini kaybettiğimize göre “bugün 1000 kişide testler artı çıktı” haberi doğrusu bir zaman sonradan 20 canın kaybı ve 20 ailenin acısı demekti.

Daha Sonra ilk sağlıkçı ölümü bizi sarstı, bir profesör bile kendi çalıştığı hastanede kurtarılamadı diye düşünüldü ve korku büyüdü. Ölen profesör bizim “Cemil abimizdi” Küçüğünden büyüğüne el veren fazla sevdiğimiz saydığımız canım abimizdi. Sonradan öteki hocalarımızı yaprak dökümü gibi kaybettik. Hepsi alanında fazla kayda değer isimlerdi, Murat Dilmener öğrencilerinin, hastalarının babasıydı. Sedat Tellioğlu, Feriha Öz ve ölüm eden bütün sıhhat çalışanlarının mekanı cennet olsun.

Bu ölümler panodaki sayılardan sıyrılıp, arma isimler oldu lakin korkumuzu da artırdı. Ölümü şayet bu dönemde fazla daha yakından hissettik, hayatta kalma içgüdüsü çoğumuzun evde kalmasını sağladı. Bir taraftan kendi ailemiz için kaygılanırken, bir taraftan açıklanan sayıların yalnızca istatistiksel verilerden ibaret olmadığını düşündük.

GERÇEK HİJYENİ AYRIM ETTİK

Şunu da düşündük; paramız, kas gücümüz, mallarımız, zekamız, aklımız, güzelliğimiz bizi bu virüsten koruyamayacak. Yalnızca kolay bir maske ve fiziksel mesafe koruyacak. İnanması şiddet geldi başlarda ama adamakıllı anladık diğer bir yolunun olmadığını.

Hepimizin belki de çok önemsemediği hijyen gündeme geldi. El yıkamanın nasıl olacağına dair videolar dolandı tekrar. Yıkasak bile bütün parmakların temizlenmediğini gördük, alışverişte aldıklarımızın virüs taşıyabileceğini anladık. Kutu içecekleri acaba evvelden yıkıyor muyduk, doğrusu ben yıkamıyordum, sahiden eksikliğim varmış, her zaman yıkamak gerekiyormuş. Bu süreçte yediklerimizin, içtiklerimizin ve ellerimizin nasıl temizlenmesi gerektiğini öğrendik.

HERKESİN EŞİTLENDİĞİNİ GÖRDÜK

Bu salgın, tarihteki salgınlardan bambaşka olarak halk müziği, dil, din, varlıklı, yoksul ayırımı yapmıyor. Örneğin bu bayram cümbür cemaat eşitlendi. Zengini de fakiri de evinde oturdu. Tatile gidebilecek gücü olanlar kısıtlama nedeni ile gidemedi, tatile gitme gücü zaten olmayanlar için de ‘gidemedik' diye bir endişe olmadı.

SAĞLIK ORDUSUNA MİNNET DUYDUK

Çok varlıklı ülkelerin salgınla mücadelede sınıfta kaldığını gördük, bakım evlerinde büyüklerine sahip çıkamayacak ve onları ölüme terk edecek kadar vicdansız ve aciz olduklarını dehşetle izledik. Tüm bunlar bilhassa afiyet ordusunun ülkemizde nasıl fedakarca çalıştığını her daim elini taşın altına soktuğunu gösterdi bize. Sıhhat ordusu gerçekten fazla yakışan bir terim sağlıkçılar için. Askerimiz vatanın bölünmez bütünlüğünü nasıl koruyup, şehit olmayı göze alarak ödev yapıyorsa, sağlıkçılar da öyle. İşte bunu gördük yakından.

Doktorlar ön planda olsa da bu ordu, hemşireler, eczacılar, personeller, sekreterler, filyasyon ekipleri (Insanlar sağlığı dedektifleri olarak nitelendirilen bu ekipler, ülke genelinde kapı kapı gezerek, yeni alıcı koronavirüsün takibini yapıyor. Covid-19 hastalarını ve onlarla temasa geçen kişileri tespit edip karantinaya alarak, virüsün yayılmasını engellemeye çalışıyorlar) ve temizlik personelleri gibi kahramanlardan oluşuyor.

Başka ülkelerden daha bambaşka bir tedavinin yapıldığı ve başarılı olduğu anlatıldı bize. İşte bu daha değişik tedavi algoritması, gözden çıkarılan Çapa, Cerrahpaşa gibi köklü Üniversitelerin hocaları tarafından oluşturuldu. Bu bilim yuvalarının önemi çok iyi görüldü bu dönemde. Toplumun her kesiminde sağlık ordusu sevgi ve saygıyla anıldı, teşekkür edildi. Bu doğaüstü dönem umarım sağlık ordusunun sorunlarına çözüm bulunmasına vesile olur.

BİZLER İÇİN ÇALIŞANLARIN FEDAKARLIĞINA TANIK OLDUK

Bir hekim olarak sağlık ordusunu anlattım oysa bu dönemde bizler için çalışan güvenlik mensupları, basın, kargo, market, PTT ve temizleme işçilerinin fedakarlıklarını da bizzat gödük.

AİLEMİZLE VE DOSTLARIMIZLA YAKINLAŞTIK

Ailemizin ve dostlarımızın önemini anladık. Hayat telaşıyla ihmalkârlık ettiğimiz büyüklerimiz, çocuklarımız ve arkadaşlarımızla sosyal mesafemiz artsa da şehvetli olarak yakınlaştık.

ÖĞRETMENLERİMİZİN DEĞERİNİ DAHA FAZLA ANLADIK

Çoluk çocuk evde kalınca öğretmenlerimizin değerini daha fazla anladık. Bir çocuğu evde ağırlamak bile bu kadar zorlama oluyorken, öğretmenlerimiz cıvıl cıvıl çocuklarla doymuş bir sınıfı her gün saatlerce oyalıyor ve eğitim veriyor. Büyük hakları var diye düşündük.
Ah bir kafeler açılsa da şöyle denize aleyhinde oturup bir nehir içsem diye, sonra aklımıza geldi, o kafelerde çalışan garsonlar, valeler şu lahza çalışmıyor, pek çok kişi işten çıkarıldı. Bunlar ne yiyor ne içiyor, nasıl geçiniyorlar.

Devlet, sivil toplum örgütleri, bireyler olarak gücümüz oranında ulaşmaya çalıştık. Bu dönem paylaşmak, el uzatmak, vicdanlarımızı dinleme günleridir. Bedenlerimiz karantina ama vicdanlarımız bağımsızlık ve umarım hep özgürlük kalıp ihtiyacı olanlara el uzatır.

SON SÖZ:
Yaşamımızı sorgulayabileceğimiz bir dönem yaşıyoruz. Umarım bu süreç bittiği süre vicdanlarımızı karantinada bırakmayıp, yaşadıklarımızdan ders almayı unutmamalıyız.

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER